Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre, PDF indir
Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre,, pdf kitap bölümümüzde 2009 senesinde kaleme alınan Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre, kitabını sizlerle paylaştık. Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre, kitabının detayları..
Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre, – Özeti
Varlık ve Hiçlik (Fenomenolojik Ontoloji Denemesi) – Jean-Paul Sartre,
Varlık ve Hiçlik, hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi yönünden değil genelde felsefe tarihi yönünden da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya sürecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir…
İyi okumalar!
“İnsan arada bir özgür, arada bir köle olamaz; insan, her zaman ya tam özgürdür, veya değildir.”
Jean-Paul Sartre
Varlık ve Hiçlik / Fenomenolojik Ontoloji Denemesi (L?être et le néant / Essai d’ontologie phénoménologique, 1943), hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi yönünden değil genelde felsefe tarihi yönünden da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya sürecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir…
“Jean-Paul Sartre’nin yalnızca bir kaç ay içinde kaleme aldığı fakat birden fazla felsefeci aracılığıyla yüzyılın eseri olarak nitelenen ama bir türlü dilimize çevrilmesi başarılamayan “Varlık ve Hiçlik” adlı eseri ilk kez Türkçe’ye kazandırıldı.
Eserin bugüne dek neden Türkçe’ye kazandırılmadığı felsefeciler içindeki en popüler tartışmalar içindeydı. Bundan dolayı yayıncı isimlerden Ahmet Öz, profesyonel felsefecilere şunları söyleme ihtiyacı hissediyor. “Felsefenin ?profesyonellerine? seslenmek istiyorum: Elinizdeki kitap, dilimizde, Türkçede varolmayan bir şeyi varlığa getirerek, ?var?ederek kendini eleştirel okumaya sağlamaktadır. Ama unutulmaması gereken bir şey var, bu çeviri bundan dolayı, bugüne değin hep yapılageldiği gibi artık kimsenin Varlık ve Hiçlik?in Türkçeye çevrilmemiş olmasından şikayet edip durmasına, atalet ve tembellik içinde oturmasına da imkân kalmadı. Hic Rhodus, hic salta!”
Eserin bu kadar geç Türkçe’ye kazandırılmasındaki en büyük etken hiç şüphesiz ki çoğu Satre’nin kendi icadı olan kavramların Türkçeleştirilmesinde yaşanan zorluktu. Daha önce bir kaç yayınevinin çeviri için girişim başlattığı fakat yayınlayamadığı eser, Turhan Ilgaz ve Gaye Çankaya Esen aracılığıyla seneler süren yorucu bir çalışma sonucu Fenomenolojik Ontoloji Denemesi alt başlığı ile Varlık ve Hiçlik adıyla Türkçe’ye kazandırıldı.
Kitabın metni, elden geldiğince orijinaline sadık kalınarak düzenlenmiş. Gerekli görülen yerlerde kimi açıklayıcı ve hatırlatıcı notlar yer alıyor. Çevirmenlerin gerekli gördüğü notlar, metin içinde yıldız işaretli dipnotlar ve köşeli parantezle verilen ekler olarak sunulmuş. Kullanılan kavramların Fransızca orijinalleri de, yine gerekli görülen yerlerde, köşeli parantezle gösterilmiş.
Bütün bu hassasiyete rağmen Satre’nin kendi keşfi olan orijinal kavramların da daha net ifade edilemesi için okuru kavramların kullanımları hususunda bilgilendirebilmek maksadıyla kitabın sonuna bir de sözlük eklenmiş.
“1943 senesinde yayımlanan Varlık ve Hiçlik, insanı mutlak bir biçimde özgür olarak tanımlayan Sartre’ın 1935’ten bu yana yazdığı tüm felsefi eserlerinin ‘fenomenolojik ontoloji’ başlığı altında olgunluğa ulaştığı bir başyapıttı. Sartre’ın insanı, her an varoluşunun özünü oluşturmakta olan özgür bir bilinç olarak tanımlayışı ve bu mutlak özgürlüğün bununla birlikte getirdiği sorumluluk düşüncesi, Varlık ve Hiçlik’in en fazla tartışılan temalarıydı.
Varlık ve Hiçlik, Sartre üzerine yazılmış Türkçe telif eserlerde anıldı, içindeki özgürlük düşüncesi yönünden tartışıldı. En çok üzerinde durulan bölümler, Sartre’ın öznelerarası ilişkileri ele aldığı bölümlerdi. Bulantı’nın başkişiliğinin bir türlü sosyalleşemeyen varoluş şekliyle, Varlık ve Hiçlik’te tanımlanan, özerk, özgür fakat diğerlerini kendi özgürlüğüne yönelmiş birer tehdit olarak gören özne, rahatlıkla örtüşebiliyordu.
Oysa, iki eser içinde kurulan bu bağ, fenomenolojik ispatlamalar ve ontolojik kavramların analizleriyle, bi hayli kapsamlı bir yapıt olan Varlık ve Hiçlik’e tek yönlü bir yaklaşımı göz önüne seriyordu.
Varlık ve Hiçlik’in, öznelerarası ilişkilerle ve başkasının varoluşuyla alakalı olan bölümlerinde Sartre, en olumlu insan ilişkisi olarak düşünülebilecek aşk ilişkisinde dahi çatışmanın kaçınılmaz olduğundan söz eder.
Aşk ilişkisinin bile sadizm, mazoşizm veya en iyi ihtimalle bir kayıtsızlık ilişkisi olarak yaşanabileceğini anlatır. Sartre’ın öznelerarasılığı bu biçimde tanımlayışı, onun ontolojik özgürlük analizlerinin bir sonucudur; ve birden fazla yoruma göre de bu analizler, onun düşüncesinden bir ahlâk anlayışının çıkmasını imkânsızlaştırır. Halbuki Sartre, Varlık ve Hiçlik’in son bölümünü, ahlâk üzerine bir eser yazma vaadiyle kapatır.
Ontolojik alanda yanıtsız bıraktığı bazı sorulara bundan sonra ahlâk alanında yanıt arayacaktır. Lakin enteresan bir biçimde Sartre, vaat ettiği gibi bir ahlâk eseri yayınlamaz. Buna karşın, 1960 senesinde, Sartre’ın düşüncesinin bir dönüşüme uğradığını gösteren Diyalektik Aklın Eleştirisi iki ciltlik politik bir metin olarak karşımıza çıkar.
Fransızca ve İngilizce literatüre bakıldığında, Sartre okumalarına yön veren soruların da bir dönüşüme uğradığı görülür. Bugün Sartre daha çok, Varlık ve Hiçlik sonrasında kaleme aldığı politik metinler ve ölümünden sonra yayımlanan Ahlâk İçin Defterler (Cahiers pour une morale) üzerinde yoğunlaşılarak tartışılmakta; Sartre düşüncesinde 1939 yılına dek geri götürülebilen bir ahlâk projesinin delilleri üzerinde durulmaktadır.
Bu son dönem okumaların (Juliette Simont’un Jean Paul Sartre: Özgürlüğün Yarım Yüzyılı veya Yvan Salzman’ın Sartre ve Kendilik adlı eseri ) üzerinde durduğu başlıca kavramlar, içtenlik (sincérité), kendi olmak (authenticité) ve yüce gönüllülük (générosité) gibi, varoluşçu bir ahlâk düşüncesini olabilecek kılan kavramlardır.
Bu okumaların önemli dayanak noktalarından bir diğeride, kendisiyle 1960’lı ve 70’li senelerda yapılan röportajlarda Sartre’ın, Varlık ve Hiçlik’te çizdiği karamsar tabloyu bir dönüşüme uğratmak istediğinden çok fazla söz etmiş olmasıdır.
1983 senesinde, ölümünden üç yıl sonra yayımlanan, Ahlâk İçin Defterler’in ilk sayfalarında da Sartre, Varlık ve Hiçlik’in, dönüşüm öncesi bir ontoloji olduğunu yazar. Varoluşçu bir ahlâkın koşulu, ontolojisinin ‘radikal bir dönüşüme’ uğratılmasıdır. ‘Ahlâki dönüşüm’ olarak tanımlanan bu süreç aracılığıyla, Sartre’ın ontolojisi yeni bir boyut kazanır.
Ahlâk İçin Defterler’de insan ilişkileri, sadizm ve mazoşizm dışında olanakları da içeren daha iyimser bir bakış açısıyla yeniden ele alınır. Filozofun Ahlâk İçin Defterler’de ortaya koyduğu yeni varlık anlayışı, cömertçe bir vermeye (don), estetik yaratıma (création esthétique), bahşetme ve yüce gönüllülüğe (générosité) dayanan bir ahlâkın temeli hâline gelir.
Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’in sonunda bir ahlâk eseri vaat etmiş olması, dikkatli bir okuyucuyu bi hayli zengin bir felsefi serüvene sürükler. Ahlâk üzerine felsefi bir eser yayımlaması beklenirken, Diyalektik Aklın Eleştirisi’yle politika felsefesi alanına giren filozof, bizi ahlâk ve politika içindeki bağı düşünmeye sevkeden bir yol açar. Bu zamanda, kendisiyle yapılan söyleşilerden birinde Sartre, savaş sonrası Fransa’sında çözüm bekleyen politik problemlerin aciliyetinden söz eder. Ona göre, sömürü ve baskının hâkim oluğu bir dünya çapında ahlâktan söz edebilmek için ilk kez adil bir dünyanın tesisi üzerine düşünmek ve eylemek gerekmektedir.
Sartre’ın, etik projesinden önce politik sorgulamalarını kitaplaştırması, onun ahlâk ile alakalı projelerinin politik alanda ortaya çıkışı olarak değerlendirilebilir. Zira Sartre’ın 1947 ve 1948 senelerında tuttuğu notlardan bir araya gelen Ahlâk İçin Defterler’de söz konusu ettiği ‘radikal dönüşüm’, Diyalektik Aklın Eleştirisi’ndeki politik praksis analizlerinin de imkânı olarak karşımıza çıkar.
Sartre’ın, ontolojisini bir dönüşüm dolayımıyla yeniden ele almış olması, düşüncesini hem ahlâki hem de politik alana açma yönünde attığı en önemli adımdır. Marksizme varoluşçu bir temel arayışlarını sürdürdüğü senelerda Sartre’ın düşüncesinde ahlâk ve politika iç içe geçer. Michel Sicard, Sartre Üzerine Denemeler adlı eserinde, Sartre’ın sunduğu ahlâk-politika ilişkisi üzerine şunları söyler: “Sartre felsefi yolculuğunun bir yerinden bu yana ahlâk anlayışını değiştirmiş,
Varlık ve Hiçlik’i takip eden ve yettiği kadar açıklığa kavuşmamış bir ahlâk anlayışını terk ederek, ahlâkın siyasi eyleme içkinliğini öne çıkarmıştır: Ahlâkı basit bir üstyapı olarak düşünmemeliyiz, bilâkis altyapılar diye tanımladığımız şey her ne ise, ahlâkı da o düzeyde ele almamız gerekir.”
2000’li senelerda Sartre artık, varoluşa dair bir iç sıkıntısının değil, politik ve ahlâki sorumluluğun filozofu olarak yeniden okunmakta, felsefi eserleri de bu gözle yeniden elden geçirilmektedir.
Ölümünden sonra yayımlanan metinleri, politik ve etik bağlanmaları, geçirdiği felsefi dönüşümler göz önünde bulundurulduğunda fark edilir ki Sartre, insani gerçekliğin içerdiği problemlere, döneminin politik ve ahlâki sorgulamalarına hassas bir entelektüel olarak yaşamış, düşüncesi ve yaşamı içindeki bağı her an yeniden oluşturmaya çalışmış bir filozoftur. Sartre, sabırlı bir okuyucuya yalnızca felsefi bir söylem sunmaz. Sartre okumak, Sartre’ın yaşadığı döneme ve dünyaya onun gözlerinden bakarak şahit olmaktır.
Bir önceki yazımız olan Günahın Üç Rengi – Gülseren Budayıcıoğlu başlıklı kitabımızda Günahın Üç Rengi ekitap indir, Günahın Üç Rengi ekitap oku ve Günahın Üç Rengi pdf indir ile ilgili bilgiler verilmektedir.