Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) – Nureddin Yıldız PDF indir
Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) – Nureddin Yıldız, pdf kitap bölümümüzde 2010 senesinde kaleme alınan Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) – Nureddin Yıldız kitabını sizlerle paylaştık. Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) – Nureddin Yıldız kitabının detayları..
Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) – Nureddin Yıldız – Özeti
Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) – Nureddin Yıldız
Dinimize Hizmetin İç Sorunları Sebepler Çareler Hikmetler Dinimize Hizmetin İç Sorunları & Sebepler Çareler Hikmetler, Nureddin Yıldız Nureddin Yıldız TAHLİL YAYINLARI Dinimiz bize en büyük ikramı yapmak istiyor;
Bizi cennetle yüzleştirecek. Dinimizden nimetlerin en büyüğünü alacağız.Bizim de ona vermemiz gerekir. Bize cenneti kazandıracak olana ne vermeyiz ki? Dinimiz için çalışmamız, cihad etmemiz kadar tabii ne olabilir?
Dinimiz için çalışmayı, ‘hayır işi’ olarak da göremeyiz. Mesai fazlasından artırarak yaptığımız işlerden fazla, canımızdan, malımızdan artırarak dinimize hizmet etmek istedik. Dinimiz buna ve daha fazlasına layıktır. Lakin verirken zarar değil, destek vermek gerekir. Dinine sorun taşıyan Müslüman olmaktan Allah’a sığınırız. Bir araya gelmemiz şart. Beraberliğimiz ise sıkıntı üretmemelidir. Sıkıntı üretmemenin, üremişini de gidermenin çarelerini araştırmalıyız ki, kaş yaparken göz çıkarmış olmayalım.
Bir toplantıda kullanılan kaba bir söz, köy kafasıyla şehirde iş yapmaya çalışanların varlığı, geleneklerinden, ailesindeki kısır döngüden, izlediği haber bülteninden sıyrılamayanın, o anlayışla yönlendirmeye çalıştığı plan hangi iyi sonuçları üretebilir? İyi düşünmüş olmak yeterli değildir.
İslam’ın, kumar, faiz ve cinayet gibi zaten herkesçe bilinen yasakları ve o yasaklara getirdiği cezaları basit bir şekilde anlaşılıp yorumlanabilmektedir. Zinanın yasak olması, zina edene ağır cezaların verilmesi bir anlamda ortak amaca dönüşebilir. Aynı dinin, zina için kullandığı ‘haram’ kavramını, gıybet için neden kullandığını iyi düşünmek durumundayız. Gıybet, gözle izlenebilecek sonuçları olan bir eylem olmadığı halde, Kur’an ayetleri içinde ayıplanan, hadislerde ağır tedibe uğratılan tutumlar içinde geçmektedir. İftira, nemime, kaş göz işaretiyle eğlenmek gibi tutumlar da benzer üsluplarla tedip edilmiştir. Düşünmeye mecbur olduğumuz bir gerçekle yüz yüzeyız: Düşman füzesinin dağıttığı birlikteliğimiz kadar, bir gıybetin, iftiranın dağıttığı birlikteliğimiz de mevcuttur.
Bu iki dağılma sebebinden birinin diğerine önemli bir farkı mevcuttur. Düşmanın dağıttığı birlikteliğimizin ve o esnada gördüğümüz maddi yahut manevi zararımızın, geçmiş birikimimizin hasenatımız içinde bulunacağı kesindir. Ama iki mü’min kardeşin, Şeriat’ın tahkir ettiği bir davranışa dayanan nedenlerden birinden ötürü, Allah için yapmaya çalıştıkları bir işe son vermeleri, minimumından birlikteliklerini sürdürememeleri, ne şehitlik, ne gazilik ne de herhangi bir hasene getirecektir. Mü’min olarak birlikte bulunmak zorunda olduğumuz ortamları, hizmet adlı birlikteliklerimizi temiz havalarda tutmak mecburiyetindeyiz. Temiz havayı solumak, havamızı kirletecek tehlikelere karşı müteyakkız bulunmak vazifemizdir. Düşmansız olmak gibi bir talebimizin olması nasıl olabilecek değilse, meselesiz, pürüzsüz olmamızı beklememiz de olabilecek değildir. Muhtemel meselelerimize, önceden tedbir almak ve çareler üretmek, arızaları gidermek bizim görevimizdir.
Ashab üzerindeki dikkatli bir tahlil, bu hakikati çok canlı bir biçimde önümüze koyacaktır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin, Ebu Zer gibi bir sahabiye, Bilal’e kullandığı bir cümleden ötürü, ‘içinde cahiliyeden kalıntı bulunan biri olduğunu’ söylemesi bi hayli düşündürücüdür. (Buhari, 30. Hadis)
Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Sebepler – Çareler – Hikmetler) Nureddin Yıldız Kitabı Tanıtım Amaçlıdır.
‘Cahiliyeden kalıntı’ bulundurmak, Ebu Zer için, iman eksikliği, namaz ve benzeri taatlerde ihmal anlamında değildi. Bilhassa, sıradan zannettiğimiz bir hususta, mü’min kardeşlerden birinin incitilmesi hususunda olması bi hayli düşündürücüdür. Yarın için fetihlere hazırlanan bir cemaatin, kendi aralarında kabalık, kırıcılık poblemlerinı çözememiş olması önemli bir meseledir.
Enfal süresindeki adlandırmanın da asla unutulmaması gerekir.
Bedir, katılımcılarının Allah’tan büyük mükâfatlar kazandıkları bir savaştı. Meleklerle birlikte bulundular. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemin tatminiyetini en zirve noktasında elde ettiler. Bir gün içinde İslam’ın coğrafya ve tarih yönünden yeni bir yön almasına vesile oldular. Övgü üstüne övgü gördüler. Lakin mesele, bir iki demir parçası, beş on altından fazla çok önemli bir değer ifade etmeyen ganimetlerin paylaşılmasına gelince, birbirlerini üzecek işler yaptılar, ayet inmesine yol açtılar.
Ashab konuşulduğu durumlarda geçerli olan önemli bir tutum burada tekrar etti tabi ki; ayet yön verince, hemen o yöne yöneldiler, özür beyan ettiler şüphesiz. Lakin bizim vurgulamak istediğimiz şey, onların bile Bedir gibi bir maneviyatın sema ile birleştiği bir ortamda, birkaç demir parçası engeline takılabildiği hakikatidir.
Çağlardan hangisi olursa olsun, Bedir, müthiş bir misal olarak Kur’an’da önümüzde durmaktadır. Çağın değişmesi yahut gelişmesi, insan fıtratının değişmesi manasına gelmemektedir. Biz buyuz. Ordu dizerken de, namazda safları dizerken de dikkatimizin dağılması halinde görülmektedirabileceğimiz insanî poblemlerimız kesinlikle mevcuttur. Bunları yok saymak, düşmanı yok saymaktan daha hafif görülmemelidir. Tarihi bu gözle incelemek yeterli olacaktır.
Ashaba kadar gitmeye bile gerek kalmayabilir. İstanbul’u fetheden Sultan Muhammed’in, fetihten sonraki çalışma takvimi incelenirse bize önemli ipuçları verecektir. Bizans’ı kahretmekle, lezzetlileri ve şehvetleri kahretmek, aynı rahatlıkta olmayabilir.
Bu anlamı tefekkür etmemize yardım etmesi yönünden -zayıf olsa bile- ‘ufak cihaddan büyük cihada dönüyoruz’ şeklindeki hadis, dikkatle tahlil edilmelidir. Müslümanların büyük çaplı nice yatırımları, insanî birikimleri; kişisel ihtiraslara, usul yordam bilgisizliğine, düzeltilebilir olduğu halde, ilgilenilmediği için birlikteliği yakan kıvılcımlara heba edilmiştir. Mal israf ederken, israf titizliği gösterenlerin, en mükerrem varlık olan insanı israf etmeye, mü’minlerin emellerini eritmeye hakları olmadığını bilmeleri gerekmez mi?
Allah rızası eksenli hizmetler için, görkemli yapılar oluşturmak, lüks toplantılar yapmak yeterli olmuyor. Hizmetlerde ihlâs, kalıcılık ve tesir kesinlikle aranmalıdır. Allah’ın rızasını kazanmakla kendi kendimizi tatmin etmemiz aynı şeyler değildir. Elde ve amel defterlerinde nelerin olduğu çok önemli bir sorudur.
“İmanın en kuvvetli halkası Allah yolunda bağlılık ve Allah yolunda düşmanlık, Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir.” (Ahmed, 4/286; Musannaf İbni Ebi Şeybe, 7/226)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ümmetine nasihatindeki ölçü şudur:
“Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbni Mace)
Eğer bir mü’min, Allah’ın kendisine karşılığında rızasını ve cennetini vaat ettiği kardeşliğini, şu yahut bu dünyevi bir menfaat için zedeleyebiliyor veya kökten atabiliyorsa bu hadisi defalarca tefekkür etmelidir. Hangi gerginlik, hangi bunaltma hadisteki tehdidi göze almaya değer? Kardeşliğin birinci düşmanı, dünya ve içindekilerdir. Kardeşliği korumayı düşünenler de dünyanın içlerine sinme ihtimali olan alanlara dikkat etmek, o husustaki ilahî emir ve ikazlara kulak vermek durumundadırlar. Mal eksenli buluşmalar bu açıdan bi hayli hassas alanlardır.
Sevgili Peygamber Aleyhisselam Efendimizin şu hadisini unutmamak gerekir:
“Mü’min geçinir ve geçinilir kimsedir. Geçinmeyen ve geçinilemeyende hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı insanlara en yararlı olandır.” (Beyhaki, Şuabu’l-İman, 7395)
Dinden taviz vermemeyi gerekçe gösterip, zevklerden ve özel prensiplerden kopmamak uygun değildir. ‘Hep benim dediğim gibi olsun!’ anlayışındakilerin, teheccüt kılan Müslüman olmaları, bununla birlikte bulundukları kardeşleri için bir yarar sağlamaz. Beraber olmak, ortak isteklere karşı uyumlu olmaktır. Yönetici konumunda olanlar için bile geçerli olan bu kuralı, Resûlullah sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz, hayırlı mü’min olmak yahut olmamakla kilitlemiştir. Bu da uyumluluğu ve uyumluluğun gereklerini imanla alakalı konular arasına koymaktadır.
Bir önceki yazımız olan Hayata Dön – Gülseren Budayıcıoğlu başlıklı kitabımızda Hayata Dön ekitap indir, Hayata Dön ekitap oku ve Hayata Dön Gülseren Budayıcıoğlu pdf indir ile ilgili bilgiler verilmektedir.