Matematiğin Tarihi Carl B. Boyer Doruk Yayınları Pdf indir

Sayı, boyut ve şekil gibi matematiğin temel unsurlarını oluşturan kavramlar insan ırkının başlangıcına dek uzanır. Matematiğin gündelik yaşamın bir sonucu olarak dünyaya geldiğu bilinen bir gerçektir. Sadece kuvvetliler ayakta kalır söylemi, yaşamsal bir ilke olarak ne kadar geçerliyse, insan ırkının devamlılığının matematik kavramların gelişmesiyle ilişkili olduğu da o kadar geçerlidir.

Aslına bakılırsa, insanoğlunun var oluşundan milyonlarca yıl öncesinde bile bazı yaşam formlarında matematiksel anlayışın izlerine rastlanmaktadır. Dilden önce matematik vardı. Bilim ve matematik, insanlık fakat karmakarışık deneyimler içinde düşüp kalktıktan, birbiriyle aynı cisimleri gördükten, sayı ve şekil yönünden bazı benzerliklerin farkına vardıktan sonra doğmuş ve aşama aşama gelişmiştir. Ve tabi ki matematik tek bir birinin, kabilenin veya ırkın buluşu değildir. Doğallıkla matematik yazıdan da eskidir. Bundan dolayı tarih öncesi çağlarla alakalı bilgimiz, o çağlardan günümüze gelebilen el ürünü objelerle antropolojik incelemelerin sağladığı çıkarımlardan bir araya gelmektedir.

Matematiğin en ilkel kullanımı ile ilgiliki bilgilerimiz M.Ö. 4.000 senelerında Nil Deltasında, Fırat ve Dicle ırmaklarının içinde, Hindistanda ve Çindeki bitek topraklarda yeşeren Antik Çağ medeniyetlerinin bıraktıkları resim-yazı şekilindeki ilkel kayıtlardan gelmektedir. Misal verilecek olursa; Pisagor öncesi Eski Babil zamanından kalan tabletlerde Pisagor teoreminin başarılı bir biçimde kullanıldığını ve bir tüccar olan Pisagorun bu tarihlerden en az bin yıl sonra, ticari kervanlarla Mezopotamya ve Antik Mısıra yaptığı yolculuklardan dönüşte, şimdilerde Yunan matematiği olarak anılan geometrik bilgileri pazarladığını kaçımız bilinmekte? Üstelik Tales teoremi bile bu bağlamda şüpheler taşımaktadır. Tıpkı gayet yakışıksız bir biçimde Pascal Üçgeni olarak anılan binom açılımının 1048de İranda doğan Hayyam aracılığıyla kullanılması, hatta 7. yyda Çinde bilinmesi gibi…

Hint ve Arap matematikçileri de bu bilime mühim katkılarıyla ön plana çıkmaktadırlar. Ayrıca Avrupanın Karanlık Çağı olarak nitelenebilecek Ortaçağ zamanında kaybolan bir çok mühim eserin Arapçadan batılı dillere çevrilerek insanlığa kazandırıldığını da vurgulamak gerekir. Bir yüzyıl süren bu büyük çeviri faaliyeti olmadan matematiğin şimdilerdeki gelişmeleri kaydetmesi olabilecek olmayabilirdi.

Bu kitap, matematiği sevenler aracılığıyla hiç şüphesiz, sıkılmadan okunacak bir başucu kitabı olmaya adaydır.